TROYA:
Farklı dillerde, yazılış ve söyleniş biçimi olan Troya ismi, Türkçe'de "Troya", Fransızca okunuşu nedeniyle de, 19. yüzyıldan itibaren "Truva" olarak da bilinir. Homeros'un İliada destanında aynı yer için hem Troya hem de İlios ismi kullanılmıştır. İliada Destanı'nda 49 kez Troya, 106 kez İlios ismi geçmektedir. İliada'da "kutsal İlios" tanımlaması sıkça rastlanır. Daha az kullanılan Troya ise "sağlam duvarlarla çevrilmiş", "güçlü kuleli", "geniş caddeli", "rüzgarlı" tanımlamalarla birlikte anılmaktadır. Kent için kullanılmış iki isim de Homeros'tan çok daha eskiye dayanmaktadır. Destan eskilerden anlatıla gelerek Homeros'a kadar ulaşmıştır.
Troya, Çanakkale Boğazı'nın Asya kıyısında, Karamenderes (Skamander) Nehri'nin Ege Denizi'ne döküldüğü deltaya yakın bir yerdedir. Burası, söz konusu çevre içindeki tarih öncesi yerleşmeler arasında en büyüğü ve en önemlisidir. Troya höyüğü, Karamenderes Nehri'nin (Skamendros) oluşturduğu alüvyonun ovasından yaklaşık 20-25m yükseklikteki bir platonun üstünde yer almaktadır. Üçgen biçimli plato, başlangıcı yaklaşık M.Ö. 3000‘e tarihlenen savunma sistemli bir yerleşme için stratejik bir konuma sahipti. O dönemlerde, deniz, höyüğün bulunduğu yükseltinin kuzeyine kadar ulaşmaktaydı. 2000 yıl süren Tunç Çağı'nda, yerleşmedeki kültür dolgusu 15 metreye ulaşır. Troya, iki kıta (Avrupa ve Asya) ve iki deniz (Ege ve Karadeniz) arasındaki stratejik konumu nedeniyle binlerce yıl yerleşim görmüş ve bu nedenle pek çok yıkım ve savaşa tanıklık etmiştir.
Troya, Çanakkale Boğazı girişi yakınındaki Hisarlık mevkiindeki Tunç Çağından kalma kale ve kentle birlikte Troya Savaşı sonunda yok edilen Kral Priamos'un efsanevi kentinin ortak adıdır. Troya, ilios ya da Ilion olarak da anılıyordu. Troya'da ilk kazılar Zengin bir amatör arkeolog olan Henrich Schliemann Homeros'un İliada Destanı'ndan yola çıkarak 1870 yılında Troya'yı bulmak için kazılara başladı. Amacı arkeolojik olmaktan çok defineciliğe yakındı. (Bazı arkeologlar ise Schliemann'ın o zamana kadar define avcılığından öteye gitmeyen kazıların aynı zamanda kayıp uygarlıklar bilgi de sağlayabileceğini gösterdiğini ve Kazılara yeni yöntemler getirdiğini ileri sürüyorlar.) Priamos'un efsanevi hazinesi arıyordu. Troya II evresinden kapı ve rampanın yanındaki bir çukurda gerçekten de bir hazine buldu. Sonradan uzmanların Priamos'un hazinesi olmadığı görüşüne vardıkları hazineyi kaçırdı. Hazine uzun süren bilinmezlik döneminden sonra Rusya'da Puşkin Müzesi'nde ortaya çıktı. Troya ile ilgili en popüler öykü de bu oldu. Troya başından beri büyük tartışmalara konu oldu; bilim çevrelerindeki tartışmalar günümüzde de sürüyor. Büyük kamplaşmalara neden olan Troya'da ilk bilimsel kazılar Schlieman'dan çok sonra Wilhelm Dörpfeld yönetiminde yapıldı. Anca bu kazılarda da "bir şeyler bulabilmek" için kent höyüğünün altı üstüne getirildi. 1932-1938 yılları arasında Cari W, Blegan başkanlığında Amerikalıların yaptığı kazılarla Troya bilimsel yönden yeterli düzeyde incelenmeye başlandı.
Günümüzde de süren kazıları 1988'den 2005 yılına kadar Tübingen Üniversitesi adına Manfred Korfman yönetmiştir. Prof. Korfman Troya ile ve çevreyle öylesine bütünleşti ki, adına bir Türk ismi eklenerek Manfred "Osman" Korfmann oldu ve Türk vatandaşlığı almıştır. Prof. Korfmann'ın 2005 yılında vefatından sonra, Tübingen Üniversitesi, Prehistorya ve Protohistorya Bölümünden, Prof. Dr. Ernst Pernicka ve Dr. Peter Jablonka aynı ekiple kazıları sürdürmektedirler.
Bir çok kez üst üste kurulan Troya Troya'nın arkeoloji ve tarih açısından en önemli yanlarından birisi kentin yıkılıp, yanıp yeniden aynı yerde kurulması. Genellikle bir kent yıkıldığında bir başka yere kurulur. Oysa Troya hep aynı yerde yeniden kurulmuş. Böylece insanlık tarihinin, kültürün, mimarinin 5 bin yılını izleme, öğrenme şansı veriyor.
Troya I, II, III ve öncesi İ.Ö. 300-2500 yılında yaşamış. Bu evre kentin surlarla çevrildiği, Güneye bakan büyük konutlar (megaron) yapılmış. Surlar eğimli, temelleri taş ve üst kısımları kerpiç.
Troya'nın çevresine Troas deniliyordu. Troas'ta Troya kurulmadan önce de yerleşim vardır. Kumtepe'nin üzerinde insan yerleşiminin ilk izleri bulundu. Bu izler 7000 yıl geriye gidiyor günümüzden. İ.Ö. 4800 tarihinde burada bir köy yerleşimi olduğu anlaşılıyor. Köyün sakinleri tarım yapıyor; meyve ağacı yetiştiriyor, balık avlıyor ve keramik üretiyorlardı. Dahası o zaman bakırı biliyorlardı. İ.Ö.4. bin yılın sonuna doğru yeni göçler geldi. Onlar da kurşun ve tunç kullanıyorlardı. Ayrıca sadece eti için değil yününden de yararlandıkları koyun beslemeyi geliştirmişlerdi. İşte İ.Ö.3000 yıllarında körfeze doğru uzanan yükseltinin sırtında yeni bir yerleşim kurdular. Bu I. Troya'nın çekirdeğiydi bu. Troyalılar kentlerine gerçek bir kale yaptıklarında Piramitlerin yapımına 400 yıl vardı. Yerleşim daha başından bir surla çevrilmişti ki 1,0, 3000 yılının başlarında bu bölgede bir ilkti. Daha bir çok ilk vardı. Buğday arpa çeşitlen yanında bezelye, nohut, bakla gibi bir çok sebze türü yetiştiriyorlardı ve denizde bir çok tür balık avlıyorlardı. Tunçtan yapılmış aletler bulundu. Cam benzeri volkanik bir taş olan oksidyenden çelik gibi keskin bıçaklar ele geçti. Gemiler yaptılar ve Kuzey Ege Marmara Denizi'ne kadar ticaretleri vardı. I.Ö. 3000 yılı ortalarında planlı büyük bir kent olduğu düşünülüyor. Büyüklüğü 90 bin metrekare olan bir kent ,Ege Bölgesi'nin en büyük kenti.
Schliemann bulduğu her katmanı Troya l'den Troya IX'a kadar adlandırdılar. Sonraki arkeolojik çalışmalarda daha ince yöntemler kullanılıyordu elbette. Mimari aşamaları daha ayrıntılı olarak belirlediler. Bugüne kadar elliden fazla aşama belirlendi. Karışıklığa yol açmamak için de Troya Vlla, Troya Vllb şeklinde kodladılar. Daha ince farkların belirtilmesi gerekince de Troya Vllbl, Troya Vllb2 olarak ifade edildi.
Troya II İ.Ö. 2500-2300, Troya III, IV V ise İ.Ö, 2300-1900 yıllarını kapsıyor. 2350 yılında çıkan bir yangın sarayları, yeni konutları, muhtemelen Troya l'in konutlarını da yok etti. İ.Ö. 1900 sıralarında işler yeniden düzelmeye başlamış. Kent sakinlerinin daha büyük ve daha güzel evlerde oturdukları anlaşılıyor. Bulunan Troya V konutlarından birisinin büyük odası 5m. X 1 Om. Büyüklüğünde. Yani 50 metrekarelik büyük bir salon. Ayrıca mobilya türünden eşyalar yapıyorlar ve yeni bir estetik anlayış geliştiriyorlardı. Beslenmede av eti lehine azalan sığır eti tüketimi bu dönemde yeniden yükseliyor ve % 50'yi buluyordu. Sonra arkeologların açıklayıcı bir bulguya sahip olmadıkları bir çöküş yaşanıyor. Dana önceden İ.Ö. 1750 yıllarında da zaten kentin büyük ölçüde terk edildiği anlaşılıyor Yüksek bir refah döneminden göçlere yol açacak bir çöküşün nedeni bilinemiyor. En azından şimdilik Savaşın yıkımından sonra Troya savaşta yenilip kent yıkıldıktan sonra kent halkı göçmedi. Yeni gelen göçmenlerle birlikte kenti yeniden yapılandırmaya giriştiler. Eski evler onarıldı, kale içinde yeni evler yapıldı. Böylece kale içinde sadece egemenlerin yaşamasına da son verilmiş oldu. Bugünkü izler Troya Vllbl'in de pek yoksul olmadığını gösteriyor. Buluntular bu dönemde İtalya, Yunanistan ve Balkanlar'dan göçmenler geldiğini ortaya koyuyor. Troya'daki en önemli buluntulardan biri olan tunç mührü gösterir. Mühür, 1995 yılında Troya VII tabakasında (M.Ö. 12. yy) bulunmuştur. Çapı 2,3 cm'dir. Ön yüzde, Luvi dilindeki Hieroglif yazıtta bir katibin ismi, arka yüzde de karısının ismi yer almaktadır. Bu buluntu, Troya'daki en eski yazılı belgedir ve Troya'nın Hititlerle olan ilişkilerine işaret etmektedir.
Ören yeri gezisi Troya Kalıntıları:
Yapılan kazılar sonucu 9 medeniyet katı ortaya çıkarılmış.
Troya I:
M.Ö.3000-2500 Kentin en eski yapı evresi. Schliemann yarması olarak adlandırılan yerde, balık sırtı taş örgülü, poyraza açık ev dizisi olarak izlenmektedir.
Troya II:
M.Ö.2500-2300 Kentin eğimli surlarla ve yukarı hisara yönleri güneye bakan büyük konutların(megaronlar) inşa edildiği evre. Kenti çevreleyen surlar eğimli, temelleri taş, üst kesimleri kerpiç.Rampalı kapı ise savunma tekniği açısından dünyanın en eski ve en iyi korunmuş örneği.
Troya VI:
M.Ö. 1900-1300 Kentin gelişmiş evresi. Surlar genişletilerek kulelerle desteklenmiş. Kent örenine giriş, eğimli, eklemli surların önünden ve bindirme sur duvar aralığına yerleştirilmiş doğu kapısından başlar. Güney kapısı silik kalıntılarına karşın altından su kanalı geçen, dış kesiminde koruyucu stellerin dikili olduğu gösterişli bir kule olarak tasarlanmıştır. Direkli ev ve VI M yapısı gibi büyük ve yeni bir plan anlayışı taşıyan konutlar bu evredendir.
Troya III, IV,V:
M.Ö..2300-1900 Kentin bu yapı katları silik izlerle saptanmıştır.
Troya VII a:
M.Ö. 1300-1200 ( Buluntular açısından kıta Yunanistan'ı ile ilişkilerin belirdiği evre. Troya savaşlarının yaşandığı evre olarak kabul edilir, izleyen evre Troya VII b, depremle oluşan yangın sonucunda ortadan kalkmıştır.
Troya VIII:
M.Ö.900-350 ilior adındaki yerleşim yeri, I.Ö. 7. yüzyıldan başlayarak Ege ve Akdeniz dünyasından gelen nesnelerle tanımlanmaktadır
Troya IX: M.Ö. 350-İ.S.400
Son yapı katında inşa edilen Athena tapınağı, günümüzde oldukça iyi durumda doğu teras duvarı ve sağa sola saçılmış mermer mimarlık parçaları ile tanınır Tapınağın avlu düzlemine ilişkin döşemeler, kent öreninde tüm zamanların yarattığı tabakalaşmanın en üst düzlemini gösterir Antik çağın kalıntıları, güneyde Küçük Tiyatro, bouleterion olarak izlenirken, kazı çalışmaları yeni başlamış olan kuzey yönündeki Büyük Tiyatro yapısı, kentin Hellenistik ve Roma çağında ünlü ozan Homeros'un yaşatıldığı bir müze kent konumunda değerlendirildiğinin kanıtıdır.
Troya IX:
Troya'dan Hellenistik Zeus başı, İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde sergilenen yüksek sanat değerli bir ilkçağ yapıtıdır.